Turan Yolu Öyküleri - Kenan ÇARBOĞA

Hakkında bahsetmek istediğim gazeteci yazar Sabir Şahtahtı, özellikle son yıllarda ideolojik romanlarıyla Pantürkist eserler kaleme alan seçkin aydınlarımızdan biridir. Onun benzersiz sanatkar üslubunu, konu edindiği sosyo-politik ilkeleri edebi nüanslarla sunma yeteneğini yakından bildiğim için hiç çekinmeden bazı konulara değinmek istiyorum.

Sabir Şahtahtı'nın "Azatlık Türküsü" romanını Ömer Seyfeddin'in "Mefkure" hikayesiyle karşılaştırabiliriz. Daha açık bir şekilde ifade edersek Şahtahtı, 20. yüzyıl Azerbaycan devletçilik fikri ile ilgili çok sayıdaki siyasi, tarihi hikayeleri umumileştirerek "Azatlık Türküsü" romanını meydana getirdi. Ömer Seyfeddin, Mefkure'nin dünyaya göz açması ile milli ülkünün temellerini terennüm ediyorsa Şahtahtı da söz konusu romanı ile Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin kurulduğu gün dünyaya gözlerini açan Maya ve Humay adlı ikiz kız kardeşlerin şahsında uzun yıllar ızdırap çeken ailenin ebedi acılarına son vererek tüm Azerbaycan sorununun mahiyetini aktarıyor. Yazar, bu romanda büyük bir edebi ustalıkla vatan fedaisi olan bir ailenin "Sonsuzluk derdini ortadan kaldırarak" aslında bütün bir milletin hürriyet savaşının muazzam sonunu terennüm etmektedir.

Diğer bir mukayeseye geçmeden önce Prof. Dr. Aygün Attar'ın "Azatlık Türküsü" romanına yazdığı önsöze değinelim. Prof. Dr. Aygün Attar: "Biz nasıl ki Anadolu Türklüğünün yedi düvele karşı yürüttüğü milli mücadeleyi Halide Edip Adıvar'ın "Türk'ün Ateşle İmtihanı" adlı tarihi romanından okuduysak "Azatlık Türküsü" romanını da Azerbaycan'ın milli istiklal mücadelesinin şeref sayfasını oluşturan, Sovyetlerden ayrılarak özgürlüğüne kavuşmak için 20 Ocak 1990 faciasını, ardından 26 Şubat 1992 Hocalı Soykırımı yaşayan Azerbaycan Türklerinin aynı yüzyılda Ermenilerce gerçekleştirilen 31 Mart 1918 mezalimine, 28 Nisan 1920'de maruz kaldıkları Milli Halk Cumhuriyeti'nin işgaline ışık tuttuğunu" yazmaktadır.

Milli takvimdeki önemli günleri romanlaştırma yeteneğini Sabir Şahtahtı'nın "Nisgil" eserinde de görmekteyiz. Yazar yine iki gencin bahtsız aşkının gölgesinde 1948-1953 yıllarında şimdiki Ermenistan arazisinden sürgün edilen Azerbaycan Türklerinin acı talihini yazmaktadır. En ilginç olanı ise, 1949 yılında ağır işkenceler sonucunda yurdunu terk etmek zorunda kalan Azerbaycanlı bir ailenin trajedisine ilişkin sırların, 31 Aralık 1989'da Azerbaycan'ı ikiye bölen Araz'daki dikenli tellerin sökülmesiyle ortaya çıkmasıdır. Bu eserde müellif, büyük bir edebi ustalıkla 1949 yılında Nahçıvan'ın Şahtahtı köyündeki eski kabristandaki mezarla bir sırrı açığa vuruyor ve yeni kabristanda yeni sırları defnediyor.

"Azatlık Türküsü"nden sonra neşredilen "Nisgil", "Yosun Kokusu" ve "Mil" romanlarında da Sabir Şahtahtı'nın kendine has sanatkar üslubunu, edebi düşünce ve prensiplerini büyük ustalıkla koruyabilmesi çok mühim bir hadisedir.

Bu eserler hem siyasi ve tarihi hem de dünyevi mahiyete sahiptir. "Mil" romanında Azerbaycan-Tatar-Çeçen kardeşlik köprüsüne sarsılmaz sütunlar diken yazar şüphesiz ki bu şekilde Türkistan mevzusuna değinmiştir. Özellikle bu ata yurtlarımızda çok yönlülük meydana getirebilir. Bu halihazırda Türk devletlerinin ve halklarının birlik ve beraberlik arzularının bize yüklemiş olduğu manevi bir borçtur.

Sabir Şahtahtı'nın romanları özünde bitip tükenmeyen, saf ve temiz sevdaların yaşandığı aşk destanlarıdır. Azerbaycan'ın milli ve devlet menfaatlerini özellikle aşk romanları çerçevesinde kaleme alarak okuyucuya tanıtması, yazarın çağdaş genel Türk edebiyatına getirdiği bir yeniliktir. Bu gerçekleri göz önünde bulundurarak belirtmeliyim ki, Türk dünyasının bugün, tarihin tüm dönemlerinden daha fazla dayanışmaya ve birliğe ihtiyacı vardır. Bu süreçte edebiyatın ve şiirin rolü ve gücü emsalsizdir. Bu nedenle Sabir Şahtahtı'nın ilmi eserlerinde olduğu gibi edebi eserlerinde de coğrafyasını öncelikle Turan dünyasına doğru genişletmesini ve çeşitlendirmesini içtenlikle diliyorum. Yazarın zengin edebi tefekkürü, büyük bilimsel potansiyelinin yanı sıra istek ve arzusu da buna imkan vermektedir. Biz bu arzu ve isteği "TÜRKSOY'un Kutlu Yolu" eserinde de görüyoruz. Bu yıl, kamuoyuna Türkçe olarak sunulan ve adından sıkça söz edilen eser, Türk dünyasının kültürel diplomasisinin uluslararası alandaki başarısını yansıtıyor.

Yazarın sanatkarlığında, karakterlerin isimlerinin bununla birlikte olaylara ilişkin mekanların seçilmesi ayrıca öğretici anlatıların uygulanması vb. taktikler, yazı dilinin yarattığı akıcılığı ve çekiciliği daha da pekiştirmektedir.

Belirtmemiz gerekir ki Afganistan'dan sürgün edilmiş bir Türk ailesinin hayat dramı örneğinde dünyadaki acılı göç sorununu, Pehleviler rejiminin amansızca İran'da türettiği Türk düşmanlığını nefis bir edebi incelikle okuyucuya ulaştıran Sabir Şahtahtı'nın ilmi sanatkarlığı "Soykırımdan Hocalıya...", "Ermeni Uydurmalarından Doğan Beşeri Cinayetler: Dün ve Bugünü", "Dinmeyen Acı: Hocalı..." adlı siyasi-tarihi eserlerinin tahlili tamimiyle başka bir konudur.

 


© Müəllif hüquqları qorunur! Mətndən istifadə etdikdə istinad mütləqdir!